Page 46 - 11_edebiyat_ogretmenin
P. 46
44 HİKÂYE
F Çehov tarzı hikâyede metin herhangi bir girişe gerek görülmeden doğrudan olay
örgüsü ile başlar. Hikâyelerde olaylar, insanlar ve hayat doğaldır. Olay örgüsünün
önemi azaltılmıştır. Büyük olaylardan, çarpıcı ve şaşırtıcı gelişmelerden kaçını-
lır. Hikâye, gücünü olaydan almaz. Bu nedenle Çehov tarzı için daha çok “durum
hikâyesi” veya “kesit hikâyesi” sözü kullanılır.
F Çehov tarzı hikâyelerin kahramanları her zaman çevremizde rastladığımız insanlar-
dır ve çoğu zaman idealize edilmemiş tiplerdir.
F Mekân üzerinde fazla durulmaz, mekânlar ana hatlarıyla belirtilip geçilir.
YAYINEVİ
F Durum hikâyeciliğinin edebiyatımızdaki en güçlü temsilcisi Sait Faik Abasıyanık’tır.
Ayrıca Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra yazdıkları durum hikâyeleriyle bu
türün güzel örneklerini vermişlerdir.
Ağustos. Cuma günü. Sicil Müdürü Cavit Bey, yemekten sonra minderin üstüne uzanmış,
uyumak istiyor. Ama karasinekler rahat bırakmıyorlar. Köylülerin, duvar diplerine uzanıp,
yüzlerine birer mendil örterek mışıl mışıl uyudukları gözünün önüne geldi. İmrendi. Uzandı.
Sandalye üzerinde duran ceketinin cebinden beyaz keten mendilini alıp yüzüne örttü, sıkın-
tılı olmasına aldırmayarak uyku gelecek diye bekledi. Bu arada da ilkin çocuklarının mektep
EDİTÖR
taksitleri için gönderdiği paranın makbuzunu nereye koyduğunu düşündü. Sonra, karısının
“para yetiştiremiyorum” diye sızlanmasını hatırladı. “Ben burada aç duracak değilim ya!” dedi.
Maaşlara zam yapılacak diyorlardı. Müsteşarın kendisini sevdiğini düşünüp sevindi. Yanlışlıkla
işten el çektirilen bir memuru Cavit Bey’in bir sözü ile Müsteşar hemen eski işine göndermişti.
Ya böyle olmayıp da Müsteşar dayatsaydı. Bu zavallı adam sefil olurdu.
Sonra onun han köşelerinde nasıl sürüneceğini, nasıl borçlanacağını, kılığının nasıl bozulacağını,
tıraşının nasıl uzayacağını birer birer gözünün önüne getirdi.
Memduh Şevket ESENDAL
Hikâye Türünün Tarihi Gelişimi (1923 - 1940 / 1940 - 1960 Dönemleri)
F Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında yeni alfabenin (Latin alfabesi) kabulü (1928) ile
bir bocalama dönemi yaşanır. 1930’lara gelindiğinde Sadri Ertem, Selahattin Enis
gibi yazarların öncülüğünde gerçekçi hikâyeler yazılmaya başlanır.
F 1920-1930 yılları arasında Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,
Refik Halit Karay, Selahattin Enis gibi yazarlar hikâye türünde eser vermişlerdir.
F Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul’un yaşayış biçimini, sosyal meseleleri aktarır-
ken Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kurtuluş Savaşı’nda cephe gerisinde yaşananları
hikâyelerinde anlatmıştır.